28 Aralık 2009 Pazartesi
Fuck You Yekta
27 Aralık 2009 Pazar
331'den 329'a
Değişik bir sehir burası bulutlar elini uzattıgında tutacakmıs gibi yakın duruyor ve hava günde üç defa karakter değiştirebiliyor. Sabah kar yagarken, ögle vakti güneş bir bahar havası gibi ortalıgı ısıtabiliyor ve akabinde bir anda yağmur yağmaya başlayabiliyor. Gerci bukadar enteresan yeryüzü sekillerinin oluşmasının başka bir sebebi olamaz herhalde...
Onbeş günde yemin ettirdiler. Saga dön sola dön deli danalar gibi kücücük bir egitim alanında dön dön dur... Gördüğüm tek silah yemin sırasında masanın üzerinde duranlardı. En yaklastıgım anda o zamandı. 8 Ocak'a kadar devam edecek silahlı egitimlerden sonra size yaptıkları gibi bizleride karakollara gönderecekler bir kısmınıda merkezde bırakacaklar. Hersey senin anlattıgın gibi gelişiyor burada söylediklerini bir bir uyguluyorum zaten işte tek sıkıntım ayaklarımı harabeye ceviren botlar ve deliler gibi yanında olmak istedigim Fatosumun özlemi...
Yıllarca insanların neden bukadar cok askerlik anısı biriktirdiğini merak ederdim. Hatta cogu zamanda sıkılırdım dinlemekten. Ama burada hayat hiçte dısarıdan gözüktügü gibi değilmiş. Son derece basit yat kalk sadece sana verilen emirleri uygula ve hiç birsey düşünme... Tabi sonderece komplike sorunların içinde sürekli çalışan kafa bir anda bosluğa düşüyor ve her dakika "on record" konumunda oluyor ve her anı kaydediyormuş... Ben gecen 16-17 günlük sürede bukadar cok sey biriktirdiysem sende kimbilir neler vardır. Heralde artık mayıs ortalarında görüştümüzde bunları karsılıklı olarak paylaşacağız..
mutludan mektup vaaaar :)
Biliyorum neredeyse geliyorsun İstanbul’a üstelik de yeni malzemelerle, biriktirdiklerinle askerin muhteşem dönüşü… Bir zamanlar Kadir Tapucu vardı gidişim suskun olmuştu ama dönüşüm muhteşem olacak diyerek çığırıyordu arabesk kültürde senin ki de o hesap olacak senin geri dönüşünü merak ediyorum. Vatani hizmetini yapan bir Yekta başlı başına bir senaryo o yüzden. Ebru canın karın benim de canım haklı olarak hani nerdesin niye yazmıyorsun dedi durdu haklı ama ben sanal alemde özürlü olarak bir türlü iletişime geçemedim. Oysa biliyorsun yazmayı çok severim bir de boğucu bir şekilde paylaşmayı. Düşünsene Eskişehir’de doğumgünüm de zorla size yazdıklarımı okumaya kalkmıştım ve sizde mecburen dinlemek zorunda kalmıştınız. Offf O kadın hep aynı… Sen nasılsın buraları merak etmemişsindir umarım çünkü kötü bir süreç geçiriyor bu ülke biz de eşlik ediyoruz ona işte… Yani sen askere gittin de şunları kaçırdın diyemiyorum sana…Herkes kendi içinde hayatına devam ediyor düşün ki ben o kadar sevgi insanıyımdır ben bile ne kimseyi arıyorum kimseyi soruyorum kendi yağımda sevgimde kavrulup hayata devam ediyorum! Ama varlık önemli işte arayıp sormasak da aslında istediğimiz gibi görüşemesek de sürekli anlattığım iki metre boyunda cüssesi olan ama beyniyle aklına ihtiyaç duyduğum bir Yekta var hayatımda beni ben yapan şeylere tanık olan aslında hayatımın her dönemini sinematografik bir gözle gözetleyen birinin yokluğu elbette çok hissediliyor ama senin orada bir yerde olduğunu bilmek bile rahatlatıyor beni… (famme fatale bunu sen öğrettin bana)
EEE engelleri tanımayan bir adamın hayatındaki en önemli engel askerlik nasıl geçiyor… Günleri nasıl sayıyor Yekta merak ediyorum tabi ki… Ama bu engel de kalktığında hayatında zaten aynı Yekta üstelik hikayeleriyle birlikte gelecek hayatımıza ve biz seni görünce bir kez daha ne kadar şanslıyız bizim Yekta ya yine geldi cebinde bir sürü şeyle diyeceğiz eminim… Bana senin askerliğinden düşen seni nöbet tutarken düşününce aklımın sıradan görüntülerden çıkıp bambaşka film karelerine gitmesi bu da çok normal bir de Emre’nin fotoğraf dersi için yaşadığınız Eskişehir orduevi maceranız…
Hani insanın bir biyografisi yapılsa düşün ben ünlü olsam ilk konuklardan biri sensin beni en iyi tanıyan bir dostu askerde habersiz bıraktıysam özürdilerim ama sen bendeki yerini zaten biliyorsun eminim bu iletişimsizliği de takmamışsındır çünkü Yekta şöyle der Mutlu bir derde düşmüşse aman yoluna devam etsin yeter ki yolundan vazgeçmesin!
Sevgiler
Mutlu
24 Aralık 2009 Perşembe
Mobil Kıçlar
22 Aralık 2009 Salı
Ogulcanlar'dan mektup var
Ey Yekta,
Geliyorsan 25 kere vur!
Çok uzattım bu işi -aksi gibi, bir süredir de farkındayım. Sonunda
yazmak kaçınılmaz oldu -zira bugün 21 (artık 22) Aralık!
Sana 2009'un bu en uzun gecesinde, hususi olarak senin için
çektirdiğimiz; durum bildirir fotomuzu gönderiyoruz...
Çatıda kocaman bir delik var Yekta -şimdi ne yapmalı?
Hırsızın, arsızın sürüsüne bereket! Usta görmekten fenalardayız,
gündem ile acayip şoktayız.
Bir seni bekliyoruz -herkes gibi- bir de
Marmara depremini beklemiyoruz. Bir acayiplik daha var ki Yek;
anlamak hiç mümkün değil:
Buralarda şafak atmıyor; bayır aşağı vurduk, yolun sonu görünmüyor.
Sayfanda bir counter gördük, tahminimizce kurduk. Biz niyet etmiş bulunduk;
siz erin diye muradınıza...
Sağlıcakla...
batan sağolsun!!!
17 Aralık 2009 Perşembe
van gölü ve diğerleri
az kalmış deyip sizi kızdırmayacağım, tamam ama en gıcık sorumu sormadan edemeyeceğim:
yekta, canavar'ı gördün mü?
---------
bizim tarafta değişen bir şey yok! ankara iyice kafkaesk bu aralar...
bendeki sinema sevdası en ileri aşamasında - doktora!
meltem hiphop söylüyor. murat uysal ama güzel bir kedibabası ;)
hoşçakal demeden bi tavsiye: blog'u kapamayın, ciddi hatıra, çocuklarınıza gösterirsiniz!
sevgi selam,
özge
atarsa giresun
giresunlunun görüp görebileceği en uzun damat yekta,
16 Aralık 2009 Çarşamba
Hepimiz Otuz!!!
Genelde askere gidenlerle muhattap olmam ben. Azılı bir sivil olarak askerle diyaloğum hiçbir zaman iyi olmadı. Demek istiyorum ki buraya bunca zamanda sadece tek bir post attıysam bu benim için büyük olaydır abi, bilesin.
Sen içerdeyken dışarıda çoğunlukla boktan gelişmeler oldu. Yıldırım Demirören mesela hepimize yetmeye devam ediyor. Tayyip, Baykal ikilisine Devlet Bahçeli'nin brutal vokali yepyeni bir soluk getirdi. Yine de Bahçeli'nin yukarıdaki gibi bir poz verbilmesi için daha zamanı var.
İyi şeyler de oluyor ama genelde evde oluyo onlar. Fritözle mini fırın aldık biz mesela. Çok çağdaş manzaralar bunlar. Dün akşam eve Kosta Rikalı bi çocuk geldi, Cemil "geleneksel timsah sokak karşılaması" ile aklını almış çocuğun ben gelene kadar. Bana bir tek "ne kostariika ne deee çin, ne de sambacı brezilyaaa, duysun sesimi bütün dünyaaa, kulaak verin yıldızla ayaaa" tezahüratı ile fatality çekmek kalmıştı, bana verilen bu görevi en iyi şekilde yaptım. Dünün en ilginç gelişmesi bu.
Onun dışında bizim ajans bu sefer harbiden taşınıyo, içimde bastıramadığım bir kıymalı pide coşkusu var. Kıymalı pide demişken geçen haftasonu Samsun'a gittim bizim kuzenin düğününe. Anasını sattığımın ailesinde düğünler musevi düğünü gibi geçmese olmaz, hala her tarafım ağrıyor. İstemeden de olsa ailenin yaşlılarına "pistim iyidir" mesajını vermiş olcağım ki, yanıma sessizce yaklaşıp hayırlı kısmet teklif eden yaşlılar oldu. Neyse ki ustaca bilek hareketleriyle savuşturdum hepsini.
Başka başkaaaa, ne diyecektim lan... Hah Uludağ ile başlayan limonata fırtınası azalarak bitiyor. Kola şişelerinin kadim yancısı Fanta, tekrar buzdolabı raflarında yerini aldı. Değişik bir türk filmi dalgası var bu sene, daha minimal hikayeler üzerinden yürüyen. Kafama yattı, hoşuma da gitti ne yalan söyliim. Bu da bi süreç. Onun dışında futbol aynı, sinema aynı, rakı aynı, çinekop bol, seks değişik, iş sıkıcı, yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı...
Neyse işten kaytarmak adına yazdığım bir yazının daha sonuna geldik. Lounge'un minimal, dağların denize paralel olsun abi, görüşürüz.
Onur yazıcıoglu'dan mektup var :)
Sevgili Japon Askeri Yekita;
Nasılsın, iyi misin? Bizi sorarsan eğer biz iyiyiz. Sen giderken saksılara ektiğimiz çiçekler önce başlarını gösterdi, sonra büyüdü, sonra da öldü. Bazısına biz ettik, bazısını kediler öldürdü. Bazısı da eceliynen gitti.
Dahası… Ufuk önce doktor, sonra asker oldu.
Dahası… Memleket önce açıldı, sonra kapandı.
Dahası… Sen içerdeyken sinemaları türk filmleri bastı.
Dahası… Sen geldiğinde doğalgaza zam gelmiş olacak.
Gözyaşlarımızı bitti mi sandın Yektacığım…
Hasretle seni bekliyoruz. Seni aramıyor, seni sormuyorsak, bu senden vazgeçtik demek değildir.
Hadi artık. Dön bebeğim.
Onur Yazıcıoğlu
14 Aralık 2009 Pazartesi
12 Aralık 2009 Cumartesi
haçan
bugün 34. çok daha az kaldı. karakışın ortasında geleceksin buraya. sonra da güneşli günler. karının yanı işte.
yağmurlu istanbul'dan.
burcu
10 Aralık 2009 Perşembe
Urfa
Emre'yle, bana selam gondermissin aradığında, işte sana cevabım...
Daha önce teknik bir sorundan dolayı yazamadım, demek bugüne kısmetmiş. Bugün insanlık için sıradan, benim için tuhaf bir gün. Emre'nin askerlik için Urfa'ya gideceği belli oldu. Önce bir şok, sonra telefon trafiği, uçak rezervasyonları, biraz rahatlama, sonra da... hayırlısı...
Ebru sabah 'askerlik evlilik gibidir, herkesinki birbirinden çok farklı' dedi. Umarım herkes bir an önce atlatır bu süreci.
Yaşadığın ve 'bu ancak Yekta'nın başına gelir' dedirten olaylar karşısında hayrete düştüğümüz anlar geliyor. Biran önce dön, hepsini yüzyüze anlat.
9 Aralık 2009 Çarşamba
Sen dönmeyi hesaplarken...
7 Aralık 2009 Pazartesi
seninle kirklareli'ne hiç gitmedik
28 Kasım 2009 Cumartesi
Doğu Anadolu'nun Düzeni
Başlık olarak seçtiğim tümce ise İsmail Beşikçi'ye yıllarca hapse mal olan bir kitap adı. konuyla ilgili olan arkadaşlar zaten hemen ayıkmıştır. sonuç olarak giriş entel bir girişten de anlayacağınız gibi entel bir havamdayım. ....................................
Yaklaşık olarak 110 günü arkada bıraktık geride pek bir şey kalmadı. doğuda sert bir kış başlamak üzere. geceleri eksiye düşüyoruz. gündüzleri ise artı 5 celcius üstü bir sıcaklıkla pek karşılaşamıyoruz.
.....................................................................
......................................................
Daha bahsedilecek çok ayrıntı var ama zaman yok. Yolda olmak en çokta yolda durmak bir çok farklı olaya gebe.
Sonuç olarak bu son çarşım geriye kalan 40 kusür günü de noktada geçirip eve dönmeyi planlıyorum. Ayrıntıları ise blog'UN kapanış post'una saklıyor hepinize saygı ve selamlar yolluyorum.
Hatıraté
Yek
25 Kasım 2009 Çarşamba
Geliyor geliyor kocam geliyor :))
Yek'e 65 kala
neyse yaws uzatmayayım... ŞAFAK 65!!! evinin ve karının kokusu daha bi yakından gelmeye başlamıştır...bir şeyide itiraf edeyim ben şafak 65 dediğim sıralarda sanırım en çok sıcak sabun kokulu alafranga bir tuvalete yakın zamanda kavuşabileceğimin heycanını hissediyordum AMA eminim senin daha güzel heyecanların var...tadını çıkar!!!
Atılım*
24 Kasım 2009 Salı
54 53
bari 53 te yazayım..
bugün 24 kasım..öğretmenler günü
yarın 25 kasım..büyük grev var..hayat duracak..perşembe arefe..cuma bayram..
günler geçiyor..bayramdan sonra son 6 haftaya girmiş olacaksın
bi de sen askerden sonra bizim gibi anne babanın yanına dönmeyeceksin..en güzel yanı da bu bence..yani sen bizim gibi yarım değil tam hürgeneral olacaksın
sevgiler selamlar..
23 Kasım 2009 Pazartesi
şükrannn şükrannn şükrannnn
sen kendine iyi bak, karına ben bakıyorum merak etme:)))))
21 Kasım 2009 Cumartesi
19 Kasım 2009 Perşembe
12 Kasım 2009 Perşembe
K-erem'den...
Takım elbisemiz var hamdolsun ama bu siyah diil, bizim elti nin düğünü için almıştık, ismini istersen bilmem halen söylemedin. Karşıma oturttun bu Mr elti dedin. Bak orasına itiraz etmedim ama düğünü çok sıkıcıydı, cat stevens taklidi yapan o adamın müezzin olduğunu söylediğinde bir acaip olmuştum. Aynı acaipliği tyler durden fıs git aynaya bak oğlum dendiğinde de hissetmiştim. Ben düğünde içki olmadığını söylediğin de bu kadar abartmamış olmamızı dilerdim. Mikrofon da seinfeild şakaları yapmazdım ozaman. Ama kameradan izlettiğin happy birthday şarkım efsane olmuş.
Güneş kremi ultra fikir. Van falan ,göl var, ancak o konuda biraz çekimserim, yani göl tamam ama biraz pipirikli adamım, yani o göle girenler falan vardır ve biliyorsun onlar senn benm gibi temiz insanlar diil. Yani su yutarsam ,bilirsin işte... bu fikrimi anlattım mr elti ye,eğer hepsini dinledikten sonraki yüz ifadesini göz önüne alırsak sadece güneşlenicez.zaten amaçta bu,bol bol ultraviole.
10. yıl marşı nı tamamen öğrendim, öyle ezberimden falan söylemiyorum sadece,denedim dolmuş lardaki ismail yk şarkılarına kavır bile yapabilir hale geldim. Yalnız bi kaç hece atlaması oluyor. Ancak mustafa sandal’ın “för üde var” ından sonra epey yıllar geçti ve özümsediğini/mizi düşünüyorum. Bi kere land down under ın üstüne yaptım peşinden aldanma – müslüm gürses in üzerine..Senin orda kapıda sarhoş taklidi yaparken insanlar çok rahat dalıp gidicekler bana.
Az kaldı yekta, Mr elti yle planlarımızda ki eksik tek madde vardı. Onundan üstünden geldik. Burdaki bi rus kız terzi arkadaşı mr elti ye asker uniformasını bulabilirmiş. 200€ istedi ,verdim. Bütün gece üstünde çalıştılar,aslına bakarsan kızın ölçü alışını begenmedim ve modelleme rezalet. Mr elti bana bunun en değerli uniformalardan biri olduğunu söyledi. Türkler rusyayı 1976 yıllarında işgal etmesinler die araya cem karaca girince, ruslar ın filarmoni orkestrasını türkiyeye göndermiş. Hani “bunları alın bize dokunmayın” gibi. Zamanın başbakanı demirel sıla hasreti çekmesinler die uniformanın üstlerine en büyük türkiye yazdırmış rusça. Bana sorarsan akıllıca ,hem asimile hem de kültürlerine saygı. 6 harfte hepsini yazmalarından anladımki sanskritçe’de harfler kelimemsi anlama geliyor. Şapkası komik bu arada. Alıp rus terzi kıza gittim, açıkcası nedir bu die. Hatun 200€ daha istedi. Üzgünüm ama mr elti nin iyi rol yapmasına bagladım tüm şansımızı.
Şarkı hazırlıkları ve uniforma hazır. Kapıda dediğin planı yürüteceğiz. Ben 10 .yıl marşını yüksek sesle okuyacagım bu arda herkes kapkara tipime bakıcaklar, mr elti benm dağda ki görev esnasında patlamadan sonra böyle olduğumu ve güneş yanıklarımı tedavi için getirdiğimizi ,konya dan s geldiğimi anlatıcam. 10. Yıl yerine rubai daha iyi olurdu die düşünmedim diil. Ancak plan senin planın.
Dönerken tek sorunumuzun senin kaçış planının olduğunu düşünüyorum yekta. Yanık tenli bir adam,asker uniformalı birisi, ve senle çok once sakladığımız zürafa başlı kanguru kıyafetimiz bence işlemez. Eğer kanguruyu giyeceksen uzun boydan dolayı zürafa kafası çok yaratıcı ama araba da yer problemi olabilir. Hem yolda neyşınıl ceğorafi izleyen kaç kişi bulıcaz da kaç kişi anlıcak kanguru çok uzunmuş die. Asıl seni çıkartırlarda zıpla derlerse şimdiden çalışmadığın için pişman olursun.
Plan için Mr elti araba kiralayacak, ancak 4 gün onceden yapacaklarmış. Mr eltinin üstündeki uniformayı begenmediği için rus terziye çok kızdı. Antalyada çalıştığı şirkete gidiceklermiş arabayla. Oldukça profosyonel; sonrada hemen sana gelicez. Eğer planın tutarsa içeri girip sana ulaşıp ,üstünü değiştirip kaçıcaz yekta. Askerlik çok zor anlıyorum, mr elti de aynı şeyi söylüyor yekta.
Sevgilerimle dostun Mr K
Onur Yazici gmail'den bildiriyor
Dön bebeğim
Çocukken en sevdiğim çizgi roman karakterleri arasında Hasbi Tembeler vardı. Tipini hatırlatmak için bir de fotoğrafını gönderdim. Yekta'nın askerde olması fikri benim gözümün önünde, Yekta'nın Facebook'taki o "uzun" fotoğrafına şapka takılması şeklinde belirmişti ilkin. Bu görüntüyü de biraz karikatürize edersek Hasbi Tembeler muadili bir şey çıkıyor meydaaana.
Şimdi Yektacım, "meydaaana" demişken sana yeni bir hesaplama yönteminden söz etmeliyim. Da Vinci'nin Şifresi'ni andırıyor. Sen hangi sene askerlik yaptın? 2009. 9'un yanındaaaki sıfırı sildiniz. 2'nin yanındaaaaki sıfırı da sildiniz. Toplayın, 11 eder. 2009'un içindeeeki sıfırları da sil. Kaldı mı 29! 11'le 29'u topla 40 yapar ve senin şu anda şafağının 40 olması lazım, değilse Bahçeli Teorisi'ni terör bölgesine gömmüş olursun. Bu da senin vatan borcunun ödendiğinin kanıtı olacaktır.
Şimdi ben aylardır neden bu bloga tek kelime bir şey yazmadım, o konuya geleyim. Askerdeki insan, unutulmaya mahkûm insandır. Askerden dönene kadar askerdir nazarımda. Askerden döndükten sonra da hiç askere gitmemiş gibi davranırım arkadaşım. Bence bir askere karşı alınacak en vicdanlı tutum budur, bu olmalıdır. Ben seni unuttum Yekta, döndüğünde haberimiz olsun Kadıköy'de sana güzel bir atmosfer yapalım. Sen askerdeyken burada yapacağımız ortamın sana bir faydası olmaz nitekim.
Vatan borcu konusuna geri döneyim. Zor oldu ama diplomanı aldın ailene olan borcunu ödedin. Şimdi tezkere alacaksın ve vatan borcunu da ödeyeceksin. Öğrenim kredisi aldın mı bilmiyorum, aldıysan dönünce de onu ödeyeceksin. Geriye borç morç kalmıyor. Artık kafana göre takılma vakti. Dön bebeğim hadi...
Onur Yazıcıoğlu
11 Kasım 2009 Çarşamba
66'yı kaçırmışım
gel de ıce tea paylaşalım bir an önce.
çok memleketli burcu.
K-eremden:
zenginsen pecmurdelik, biliyorsan cahillik, farkındaysan umursamazlık, yaşıyorsan paspallık moda biliyorum.özlersinde bozmassın dilini..
benimkini ona vermelisin..
nutella larıda yaz bi kenara :)
VAN-65 (içimdeki kücük ceylan uyandı yine)
4 Kasım 2009 Çarşamba
zoraki kariyer annesi'nden YEK'e
Askere ne yazılır bilirim aslında ama birden ne diyeceğimi bilemedim:)
Haberlerini zaman zaman Ebru'dan alıyordum ama bloga girmek bu güne kısmet oldu.
Sabah 7 aksam 8 calistigini duydum, bosver yorgunluk iyidir, uyku yapar, uyuyunca zaman gecer!
Benim de durumumum benzer sayılır sadece gündüz mesaisine (sabah7 aksam 7) ilave bir de gece mesaisi var (aksam 7 gece 12) gibi. Bir de tabii anlayabileceğin gece nobetleri oluyor gecede 2 kez, "cis" ve "tarcinin gozleri acilmişşş!" gibi.
Tamam tamam kendimi acındırmak için yazmadım. Her anne gibi kanım, kalemim yavruya akıyor napayım:)
Ben de surekli seyahat ediyorum, ilginç kompozisyonlar oluşuyorlar. Yarın Malatya sonra Paris.. gibi:) sizin de seyahat planlarınızı duydum kıskandım. Gidin artık su Arjantine!
Internette varolmayan biri olarak sen gelmeden yazabildiğim için gururluyum, mutluyum,
İlginç dialoglar keşfedişini, temizlik hallerini ve Ebru'yu mıncıklayısını ozledik!
sevgiler,
isil
29 Ekim 2009 Perşembe
edebiyat ve kalan günler
26 Ekim 2009 Pazartesi
HepYek!..
hep yek.. çoğu gitti azı kaldı... tek kalır, hiç kalmaz..
sağlıcakla..
90 az esas 30 çok
ŞAFAK MONOLOĞU
- Kaç sayıyon şimdi sen? 73. (Gözler kısılır) Bak 20 gün sonra sen 53 dicen. Rize. Ben daha yüüüüz yirmii dört... Olur mu, yüz yirmi üç dicem. Tabi. Sen gittikten 20 gün sonra ben bu adamı da gönderiyom. (Kısa bir sessizlik) Gükhân'a aha böyle borum var ama. Şşş Gükhân bak şafağın geçiyor. (Akşamüstü kışla çöplüğünden havalanan yüzlerce karga işaret edilir). Ahahaha. Zoruna gidenin borusuna gitsin...
ÇAY(küfürlü)
- Çay oldu mu kankiie?
- Yoh daha suyu yeni koydum.
- Bi bardak çıkar kaaardeşşine. Depoların ordan geldik taa.
- Yoh olum la allahalla. Suyunu çekmedi daha. Çay bozulur. Zati bir bardak sana versem daha da o da gelicek. Ona verdin bana da ver kanki dicek. Ne dicem ondan sonra?
- Olum yokuş yapma, kantine gelirsin sonra...
- Ne yokuşu amını soktumun yerinde. Aha da bak. Suyunu çekmedi daha!
- Olum amlı götlü küfür etme lan, adam evli...
- Cins cins gonuşmasın o da! Biz ona mı küfür ettik.
- Poğaça versene kanki.
- Salim’e ayırdım kanki. Adam nöbetten gelicek...
- Bi tane ver be kanki.
- LAaaaaaağğolum bıraak. Allahalla parayla mı verdiler lan sizi.
- Geçen benim poğaçayı verdin ama.
- Ben mi verdim amına koyim, Ferhat verdi. Bi de toprağın olacak.
- Olum bu gece nöbetçi Zeki başçavuş. İştimada şikayet edicem!
- La siktir git kime şikayet edersen et! (Arkasından seslenerek)
- Noldu lan taşşak mı bastı, ehehehehe.
- Bu şafaktan sonra isterse bölükçüye çıksın amunakkoyim. Haftaya yarın alırsın poğaçanı. Sikimde olmaz. Ben halıya basarken, çayını da içersin, poğaçanı da yersin.
- Şşş kanki... Çay var mı?
Baba yatar, şafak atar.
Kolay gelsin moruk.
24 Ekim 2009 Cumartesi
yazamıyorsam bi sebebi var
yazdigim her şey ferdi tayfur'un kaleminden çıkmış gibi duruyor. vuslatla başlıyor, özlemle bitiyor. aradaki hasret kelimeleri hiçbir uyağa uymuyor.
neyi neyi toplasam hep sensin, neden neyi çıkarsam hep ocak 17'i.
bir sokak kedisinin kapıcının çöp saatini beklemesi gibi bekliyorum.
duygusal bir miyavlama çıkıyor mac'in klavyesinden.
yazıyorum, siliyorum.
bekliyorum.
tamam. bunu silmiyorum.
15 Ekim 2009 Perşembe
13 Ekim 2009 Salı
12 Ekim 2009 Pazartesi
10 Ekim 2009 Cumartesi
sayfanin sonundaki zımbırtı
oyun oynarken birbirlerini seyreden esentepeliler gibi,
yorgun gözlerle creative director'unun tasarımında yaptigi degisiklikleri izleyen zavalli bir art gibi,
evinin balkonundan çaktırmadan mahalleliyi gözetleyen sabri bey gibi,
sabah programını coskuyla seyreden teyzeler gibi
sayfanin sonundaki zımbırtıyı seyredebilirim.
evet sevgili kocacım,
gibi gibiyim, gibi gibiyim.
bu gece sıkıcı bir gün doğarken sarkisi gibiyim :)
9 Ekim 2009 Cuma
100 iyi numaradır
8 Ekim 2009 Perşembe
its the final countdown...
ha gayret yek'im..
99
burcu
yektaaaa
100 - 99 - 98 ....... 3 - 2 - 1 ve burdasın işte..
seni özledik, özlerken çok plan da yaptık önümüzdeki yaz, önümüzdeki hayatla ilgili..
öptüm seni kocaman!!
YÜZ
100 (number) - wikipedia
100
- Hundred (word), a word typically meaning the number 100
- Hundred (administrative division), a mostly obsolete geographic subdivision
- Hundred Days, aka Waterloo Campaign
- Hundred, West Virginia
- Hundred, a song in the album How to Save a Life by The Fray
- Hundred, the name of the hundredth episode of One Tree Hill (TV series), named after The Fray's song
One Hundred
5 Ekim 2009 Pazartesi
van’da geçen savaş filmleri
apocalypse now (1979) – dopey bu filmi ilk kez altı yaşında izlediğinde “you're in the asshole of the world, captain!” cümlesinin askerlik hayatına bu kadar uyabileceğini düşünmemişti herhalde…film van’da kendini tanrı ilan eden walter kurtz’un peşinden göl etrafına yollanan captain willard’ın hikayesini anlatır…
paths of glory (1957) – ölüme giden taburlar. filmin bi yerinde general askerleri için “if those little sweethearts won't face german bullets, they'll face french ones!” der. van-tekler asayiş noktasında geçen film jandarma erlerin dramını güzelllce anlatır. kader bu ki dopey’nin askerliği oralara düşmüştür.
full metal jacket (1987) – eğitimlerini van’da alıp vietnam’a giden mehmetçiğin hikâyesidir bu film. hartman isimli eğitim çavuşu hababam mangasının canına okur falan filan.
the great escape (1963) – van’da çekilmiş en güzel savaş filmi. göl etrafındaki alman hapishanesinden kaçmaya çalışan türk erlerinin hikayesidir bu. dopey çocukluk yıllarında izlediği bu filmden sonra “cooler king (steve mcqueen)” karakterine o kadar hayran kalmıştır ki, büyüyünce beysbol seven ve motosiklet kullanan bir gence dönüşmüştür.
saving private ryan (1998) – van’da düşman topraklarında esir kalan er ryan’ı kurtarmaya çalışan bir grup askerin hikayesidir bu. dopey filmi izlerken o kadar gaza gelmiştir ki filmin sonuna doğru sinemada ayağa kalkıp “hepimiz ryan’ız” diye haykırmıştır.
all quiet on the western front (1930) – yanlış anlaşılmasın, başkalarının batı cephesi, güzelim ülkemizin doğu cephesi olabilir pek tabii. van’da çekilmiş en gerçekçi savaş filminde güzelim ülkemizi işgal etmeye gelen tü-kaka askerlerin hazin öyküsü anlatılmaktadır.
the deer hunter (1978) – savaşın ortasında geçmese de sıkı bir savaş filmidir. De niro, kore savaşından van’daki evine dönmüş michael’ı oynar. ebru’nun meryl streep’e olan benzerliği göz önüne alınırsa bu hikayeyi yakın bir zamanda tekrar göreceğimizi ön görebiliriz.
the pianist (2002) – savaştan kaçıp van’a sığınan kanun ustası wladyslaw szpilman’ın hikayesini anlatır. dopey’nin adrien brody benzerliğini es geçmemek gerek.
30 Eylül 2009 Çarşamba
gomorra
çok hasta olduğum ve eve tıkılı kaldığım bir günde, taaa kaç zaman önce senin esentepe eteklerinde çok methettiğin film olan gomorra'yı izlemeye başladım.. gel gelelim, ya film çook uzun bir girizgaha sahip, ya içtiğim ilaçlar güel uyku çektiriyor, bilemedim ama o "godfather'dan bile daha iyi bir mafya filmi" ni maalesef bitiremedim.. üzgünüm yek.. :/
http://www.youtube.com/watch?v=0bxgkcBKT7Q&NR=1
24 Eylül 2009 Perşembe
20 Eylül 2009 Pazar
asayiş noktası
..................................................................................................
................................................................................
18 Eylül 2009 Cuma
Sen yokken sinema...
Geçenlerde The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford'a denk geldim. 160 dakika, mükemmel bir olay. Bünyeye ilaç niyetine geldi. Cassey Affleck süprüntüsü tam kendisi gibi bir rolü oynamış, bu kadar mı yakışır dedim içimden. Peki oscarı hak etmiş mi ipne? Hiç sanmıyorum aga. Abisine kılım belki ondan böyle. Nihayetinde şiir gibi bir film, müzikler desen Nick Cave abimiz alttan alttan coşturmuş yine.
Adventureland var bir de. Aldı beni seksenlere götürdü. Pamuk gibi film yapmış adamlar. Superbad beni feci rahatsız eden sikko bir filmdi. Aynı ekipten böyle naif bir iş nasıl çıkabilmiş şaştım kaldım. Bu Ryan Reynolds da acayip yükselişte. Two guys a girl derken, ibiş çocuk derken yıllar içinde serpildi Brad Pitt'e rakip oldu. Enteresan işler bunlar...
14 Eylül 2009 Pazartesi
10 Eylül 2009 Perşembe
kocayı özlemek
Yağmur
Eray
7 Eylül 2009 Pazartesi
TK
Yek'e
6 Eylül 2009 Pazar
30 Ağustos 2009 Pazar
komutanım bizi JÖH'e götürün
Van'da askerlik bir başka arkadaşlar. Henüz 18 gün oldu ama tören yürüyüşünden gece eğitimine sınavdan yatak düzenine.............
Uzun Dönem komando'lar ile aynı katta kalıyoruz. yaşları 19 ila 22 arasında değişen çakı gibi gençler hergün yerlerde sürünüyor, her sabah tuvallet jilet ile oklu don ve bilumum benzeri insandan çıka insani olmayan atık temizliyor.
Eğitimlerimizi Jandarma Komando Özel Harekat Taburuna bağlı Kıdemli astsubay ve uzman çavuşlar veriyor. Anlayacağınız Komandolarla yatıp komandalarla kalkıyor onlar tarafından eğitilip onlarla yemek yiyoruz. Ama komando değiliz. Bize poşet tanımlamasının yanında çakma komando da deniyor tabur da.
Kaldığımız yerin en iyi tarafı yemekler. iyi besleniyor iyi sıçıyoruz. İlk günler kabız olan bir izmirli dışında herkes çatır çatır sıçıyor, herkesin boku aynı kokuyor. Van'ın güneşi terletmiyor ama direk yakıyor 2. günde herkes kapkara oldu. K.D askerlerin enseleri kulakları alınları ve suratları su toplamadan kavruluveriyor. Şehrin rakımı çok yüksek 1720 metre. Zaten Van'da yazın güneşten kışın kardan yanılırmış. Halkının bu kadar kara olmasına şaşmamak lazım.
Şimdilik bu kadar arkadaşlar, artık ne zaman yazarım bir daha belli değil. eğitim devam edecek. Dağıtıma 2 hafta daha var. 11 eylül gibi dağıtımın olacak %10 bu kışla da kalacağım. % 90 van'ın başkale, çaldıran, çatak, çaldıran gibi güzide ilçelerinden birindeki karakola doğru yola koyulacağım. (P.S: Van'ın bu güzide ilçelerini mehmet iyi bilir.)
Saygılar sevgiler
Jandarma Er Yek
P.P.S: yine bu blog aracılığı ile van, bitlis, şırnak, bingöl, ağrı, ardahan, hakkari diyarbakır gibi şehirlerde askerlik görevini yapan ya da yapmış arkadaşlara kucak dolusu selam söyleyip iskenderun, adana, kütahya, ankara, istanbul, muğla ve antalya gibi şehirlerde askerlik yapmış arkadaşlara da sizi şanslılar diyorum. esenlikle kalın.
28 Ağustos 2009 Cuma
işte geldim bur'dayım
akıllı olalım.. nasil gidiyor talimler??
ALLLAAHH!!!!
yemin günü geldi çattı
27 Ağustos 2009 Perşembe
en uzun asker bizim asker!!
gün içindeyim. saçmalıyor da olsam olsun. buraya temiz don, poşetli dergi resmi koyucam yakında. tez tezkereler.
25 Ağustos 2009 Salı
o degil de buralara bakman gerek 03
Denden
24 Ağustos 2009 Pazartesi
Hayırlı Tezkereler !
Havalar kötülemeden orada da ziyaret edebilirim umarım. Asker arkadaşların çok şanslılar bunun farkına varıp senden olabildiğince faydalanırlar umarım. Seninle görev yaptıkları dönemde zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaklar :) Becerebilirsem zamanında benim için yazdığın gibi bir hikaye yazmaya çalışacağım
sevgiler
22 Ağustos 2009 Cumartesi
21 Ağustos 2009 Cuma
20 Ağustos 2009 Perşembe
Neyse raid biter, portal acilir bi bakmisin İstanbul. O zaman diim ben sana HAYIRLI RAIDLER :P
19 Ağustos 2009 Çarşamba
Piyade Çavuş Ayşe..
Soldat soldat
yektacım bir süredir ebru ısrar ediyor ben de yazıcam diyorum ama malum ev telaşı falan sarktı iki gözüm. şimdi dakikası euro olan vaktimin balaban arasında aklıma düştün. bir yandan da kafa güzelliği benim kendi güzelliğim mi bilinmez habire "van'a da ancak senin gibi bahtsızlar gider" deyişin aklıma geliyor. bak bakalım bi sağına soluna canım ciğerim kim gelmiş kim gelmemiş :)
şimdi söyle bakalım sevdin mi doğunun Paris'ini? mustafa muğlalı kışlası mı orası? sana göre kamuflaj var mıymış? dil sınavı olacak mı?
ilaveten askerken biraz zor olur ama bitirdikten sonra yalım erez mahallesine gidebilecek şekilde tanıdıklar edinmeye bak yine de, meşhur kaburga dedikleri çok yağlı beklentini büyük tutma, başkale'den uzak dur. baktın gidicisin Çaldıran'ı gözüne kestir. gerçi bana sırf "uzun çavuş'a söyleriz halleder kehü keh" ve "uzun aşağı uzun yukarı" demek için seni orada tutarlar gibime geliyor.
kolay gelsin.
asker nedir?
asker,
460 gün uzunluğunda
15 ay genişliğinde
62 hafta çapında
düdükle kalkan
düdükle yatan
traşla süslenen
kurufasulye ve pilavla beslenen
10 barfiks, 10 şınav, 50 mekik gücünde
Subayın geri tepmesiyle
Uzmanın ileri itmesiyle
tek tek ve seri dayak yiyebilen
bot ile kep arasında kalmış
palaska ile sıkıştırılmış
sevdiği hayelleri elinden alınmış
birgün biter diye kandırılmış
Allahın en aciz kuludur ...
arz ederim...