28 Aralık 2009 Pazartesi
Fuck You Yekta
27 Aralık 2009 Pazar
331'den 329'a
Değişik bir sehir burası bulutlar elini uzattıgında tutacakmıs gibi yakın duruyor ve hava günde üç defa karakter değiştirebiliyor. Sabah kar yagarken, ögle vakti güneş bir bahar havası gibi ortalıgı ısıtabiliyor ve akabinde bir anda yağmur yağmaya başlayabiliyor. Gerci bukadar enteresan yeryüzü sekillerinin oluşmasının başka bir sebebi olamaz herhalde...
Onbeş günde yemin ettirdiler. Saga dön sola dön deli danalar gibi kücücük bir egitim alanında dön dön dur... Gördüğüm tek silah yemin sırasında masanın üzerinde duranlardı. En yaklastıgım anda o zamandı. 8 Ocak'a kadar devam edecek silahlı egitimlerden sonra size yaptıkları gibi bizleride karakollara gönderecekler bir kısmınıda merkezde bırakacaklar. Hersey senin anlattıgın gibi gelişiyor burada söylediklerini bir bir uyguluyorum zaten işte tek sıkıntım ayaklarımı harabeye ceviren botlar ve deliler gibi yanında olmak istedigim Fatosumun özlemi...
Yıllarca insanların neden bukadar cok askerlik anısı biriktirdiğini merak ederdim. Hatta cogu zamanda sıkılırdım dinlemekten. Ama burada hayat hiçte dısarıdan gözüktügü gibi değilmiş. Son derece basit yat kalk sadece sana verilen emirleri uygula ve hiç birsey düşünme... Tabi sonderece komplike sorunların içinde sürekli çalışan kafa bir anda bosluğa düşüyor ve her dakika "on record" konumunda oluyor ve her anı kaydediyormuş... Ben gecen 16-17 günlük sürede bukadar cok sey biriktirdiysem sende kimbilir neler vardır. Heralde artık mayıs ortalarında görüştümüzde bunları karsılıklı olarak paylaşacağız..
mutludan mektup vaaaar :)
Biliyorum neredeyse geliyorsun İstanbul’a üstelik de yeni malzemelerle, biriktirdiklerinle askerin muhteşem dönüşü… Bir zamanlar Kadir Tapucu vardı gidişim suskun olmuştu ama dönüşüm muhteşem olacak diyerek çığırıyordu arabesk kültürde senin ki de o hesap olacak senin geri dönüşünü merak ediyorum. Vatani hizmetini yapan bir Yekta başlı başına bir senaryo o yüzden. Ebru canın karın benim de canım haklı olarak hani nerdesin niye yazmıyorsun dedi durdu haklı ama ben sanal alemde özürlü olarak bir türlü iletişime geçemedim. Oysa biliyorsun yazmayı çok severim bir de boğucu bir şekilde paylaşmayı. Düşünsene Eskişehir’de doğumgünüm de zorla size yazdıklarımı okumaya kalkmıştım ve sizde mecburen dinlemek zorunda kalmıştınız. Offf O kadın hep aynı… Sen nasılsın buraları merak etmemişsindir umarım çünkü kötü bir süreç geçiriyor bu ülke biz de eşlik ediyoruz ona işte… Yani sen askere gittin de şunları kaçırdın diyemiyorum sana…Herkes kendi içinde hayatına devam ediyor düşün ki ben o kadar sevgi insanıyımdır ben bile ne kimseyi arıyorum kimseyi soruyorum kendi yağımda sevgimde kavrulup hayata devam ediyorum! Ama varlık önemli işte arayıp sormasak da aslında istediğimiz gibi görüşemesek de sürekli anlattığım iki metre boyunda cüssesi olan ama beyniyle aklına ihtiyaç duyduğum bir Yekta var hayatımda beni ben yapan şeylere tanık olan aslında hayatımın her dönemini sinematografik bir gözle gözetleyen birinin yokluğu elbette çok hissediliyor ama senin orada bir yerde olduğunu bilmek bile rahatlatıyor beni… (famme fatale bunu sen öğrettin bana)
EEE engelleri tanımayan bir adamın hayatındaki en önemli engel askerlik nasıl geçiyor… Günleri nasıl sayıyor Yekta merak ediyorum tabi ki… Ama bu engel de kalktığında hayatında zaten aynı Yekta üstelik hikayeleriyle birlikte gelecek hayatımıza ve biz seni görünce bir kez daha ne kadar şanslıyız bizim Yekta ya yine geldi cebinde bir sürü şeyle diyeceğiz eminim… Bana senin askerliğinden düşen seni nöbet tutarken düşününce aklımın sıradan görüntülerden çıkıp bambaşka film karelerine gitmesi bu da çok normal bir de Emre’nin fotoğraf dersi için yaşadığınız Eskişehir orduevi maceranız…
Hani insanın bir biyografisi yapılsa düşün ben ünlü olsam ilk konuklardan biri sensin beni en iyi tanıyan bir dostu askerde habersiz bıraktıysam özürdilerim ama sen bendeki yerini zaten biliyorsun eminim bu iletişimsizliği de takmamışsındır çünkü Yekta şöyle der Mutlu bir derde düşmüşse aman yoluna devam etsin yeter ki yolundan vazgeçmesin!
Sevgiler
Mutlu
24 Aralık 2009 Perşembe
Mobil Kıçlar
22 Aralık 2009 Salı
Ogulcanlar'dan mektup var
Ey Yekta,
Geliyorsan 25 kere vur!
Çok uzattım bu işi -aksi gibi, bir süredir de farkındayım. Sonunda
yazmak kaçınılmaz oldu -zira bugün 21 (artık 22) Aralık!
Sana 2009'un bu en uzun gecesinde, hususi olarak senin için
çektirdiğimiz; durum bildirir fotomuzu gönderiyoruz...
Çatıda kocaman bir delik var Yekta -şimdi ne yapmalı?
Hırsızın, arsızın sürüsüne bereket! Usta görmekten fenalardayız,
gündem ile acayip şoktayız.
Bir seni bekliyoruz -herkes gibi- bir de
Marmara depremini beklemiyoruz. Bir acayiplik daha var ki Yek;
anlamak hiç mümkün değil:
Buralarda şafak atmıyor; bayır aşağı vurduk, yolun sonu görünmüyor.
Sayfanda bir counter gördük, tahminimizce kurduk. Biz niyet etmiş bulunduk;
siz erin diye muradınıza...
Sağlıcakla...
batan sağolsun!!!
17 Aralık 2009 Perşembe
van gölü ve diğerleri
az kalmış deyip sizi kızdırmayacağım, tamam ama en gıcık sorumu sormadan edemeyeceğim:
yekta, canavar'ı gördün mü?
---------
bizim tarafta değişen bir şey yok! ankara iyice kafkaesk bu aralar...
bendeki sinema sevdası en ileri aşamasında - doktora!
meltem hiphop söylüyor. murat uysal ama güzel bir kedibabası ;)
hoşçakal demeden bi tavsiye: blog'u kapamayın, ciddi hatıra, çocuklarınıza gösterirsiniz!
sevgi selam,
özge
atarsa giresun
giresunlunun görüp görebileceği en uzun damat yekta,
16 Aralık 2009 Çarşamba
Hepimiz Otuz!!!
Genelde askere gidenlerle muhattap olmam ben. Azılı bir sivil olarak askerle diyaloğum hiçbir zaman iyi olmadı. Demek istiyorum ki buraya bunca zamanda sadece tek bir post attıysam bu benim için büyük olaydır abi, bilesin.
Sen içerdeyken dışarıda çoğunlukla boktan gelişmeler oldu. Yıldırım Demirören mesela hepimize yetmeye devam ediyor. Tayyip, Baykal ikilisine Devlet Bahçeli'nin brutal vokali yepyeni bir soluk getirdi. Yine de Bahçeli'nin yukarıdaki gibi bir poz verbilmesi için daha zamanı var.
İyi şeyler de oluyor ama genelde evde oluyo onlar. Fritözle mini fırın aldık biz mesela. Çok çağdaş manzaralar bunlar. Dün akşam eve Kosta Rikalı bi çocuk geldi, Cemil "geleneksel timsah sokak karşılaması" ile aklını almış çocuğun ben gelene kadar. Bana bir tek "ne kostariika ne deee çin, ne de sambacı brezilyaaa, duysun sesimi bütün dünyaaa, kulaak verin yıldızla ayaaa" tezahüratı ile fatality çekmek kalmıştı, bana verilen bu görevi en iyi şekilde yaptım. Dünün en ilginç gelişmesi bu.
Onun dışında bizim ajans bu sefer harbiden taşınıyo, içimde bastıramadığım bir kıymalı pide coşkusu var. Kıymalı pide demişken geçen haftasonu Samsun'a gittim bizim kuzenin düğününe. Anasını sattığımın ailesinde düğünler musevi düğünü gibi geçmese olmaz, hala her tarafım ağrıyor. İstemeden de olsa ailenin yaşlılarına "pistim iyidir" mesajını vermiş olcağım ki, yanıma sessizce yaklaşıp hayırlı kısmet teklif eden yaşlılar oldu. Neyse ki ustaca bilek hareketleriyle savuşturdum hepsini.
Başka başkaaaa, ne diyecektim lan... Hah Uludağ ile başlayan limonata fırtınası azalarak bitiyor. Kola şişelerinin kadim yancısı Fanta, tekrar buzdolabı raflarında yerini aldı. Değişik bir türk filmi dalgası var bu sene, daha minimal hikayeler üzerinden yürüyen. Kafama yattı, hoşuma da gitti ne yalan söyliim. Bu da bi süreç. Onun dışında futbol aynı, sinema aynı, rakı aynı, çinekop bol, seks değişik, iş sıkıcı, yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı...
Neyse işten kaytarmak adına yazdığım bir yazının daha sonuna geldik. Lounge'un minimal, dağların denize paralel olsun abi, görüşürüz.
Onur yazıcıoglu'dan mektup var :)
Sevgili Japon Askeri Yekita;
Nasılsın, iyi misin? Bizi sorarsan eğer biz iyiyiz. Sen giderken saksılara ektiğimiz çiçekler önce başlarını gösterdi, sonra büyüdü, sonra da öldü. Bazısına biz ettik, bazısını kediler öldürdü. Bazısı da eceliynen gitti.
Dahası… Ufuk önce doktor, sonra asker oldu.
Dahası… Memleket önce açıldı, sonra kapandı.
Dahası… Sen içerdeyken sinemaları türk filmleri bastı.
Dahası… Sen geldiğinde doğalgaza zam gelmiş olacak.
Gözyaşlarımızı bitti mi sandın Yektacığım…
Hasretle seni bekliyoruz. Seni aramıyor, seni sormuyorsak, bu senden vazgeçtik demek değildir.
Hadi artık. Dön bebeğim.
Onur Yazıcıoğlu
14 Aralık 2009 Pazartesi
12 Aralık 2009 Cumartesi
haçan
bugün 34. çok daha az kaldı. karakışın ortasında geleceksin buraya. sonra da güneşli günler. karının yanı işte.
yağmurlu istanbul'dan.
burcu
10 Aralık 2009 Perşembe
Urfa
Emre'yle, bana selam gondermissin aradığında, işte sana cevabım...
Daha önce teknik bir sorundan dolayı yazamadım, demek bugüne kısmetmiş. Bugün insanlık için sıradan, benim için tuhaf bir gün. Emre'nin askerlik için Urfa'ya gideceği belli oldu. Önce bir şok, sonra telefon trafiği, uçak rezervasyonları, biraz rahatlama, sonra da... hayırlısı...
Ebru sabah 'askerlik evlilik gibidir, herkesinki birbirinden çok farklı' dedi. Umarım herkes bir an önce atlatır bu süreci.
Yaşadığın ve 'bu ancak Yekta'nın başına gelir' dedirten olaylar karşısında hayrete düştüğümüz anlar geliyor. Biran önce dön, hepsini yüzyüze anlat.