10 Ocak 2010 Pazar

onur'un son mektubu

Yekta, güzel kardeşim;

 

Bu iş biraz fazla uzamadı mı? Yaklaşık olarak bundan 60 gün kadar önce Ebru uyandırmasa seni unutmuş gitmiştik. Blog takipçisi olunca ben de mecburen senin şafağını takip etmek zorunda kaldım ara ara. Hayatımda ilk defa kendiminkinin dışında bana şafak saydıranlar utansın. Kendi şafağımı saydıranlara ise ben hâlâ saydırıyorum. Facebook'a her gün bir mesaj iniyor, "15 kaldı, 12 kaldı" falan diye. En son da Oğulcanların mesajı görünce "dur" dedim kendi kendime. Benim bir Yekta mektubum daha olsun dedim. Madem şafağını takip ediyoruz, mektubumuzu da yazalım değil mi?

 

Önceki mektuplarımda, aynı İbrahim Sadri edasıyla "sen içerdeyken ben, vita kutusunda bitki yetiştirdim" türünden bazı olaylardan söz etmiştim. Şimdi biraz daha değişik bir konuya temas edeyim. "Sen içerdeyken biz her hafta halısaha maçı yaptık reis." Ali Güler, ısrarla kalecilik yaptı ve sanki ortamın tek kalecisiymiş tadı yakaladı. Kaleci sorununu çözsen çözsen sen çözersin. Haftaya salı akşamına yetişmiş olamıyorsun ama bir sonrakine gelebilirsin. İstersen seni özel uçakla aldıralım. Kalenin üst direğinden daha uzun bir kaleciye ihtiyacımız var. Eğer askerde seni kısaltmadılarsa, ki mümkündür, sen bize lazımsın.

 

Şimdi askerdeki son günlerine ilişkin birkaç öneride bulunayım. Benim tezkereme 1 hafta kala, elemanın birinin de atıyorum 3 günü kalmıştı. Herif gideceği güne kadar geceleri ranzaların tepesinde tepinmişti, "geçmeyooooo, geçmeyooooo" diye bağırıyordu. Seninki geçiyor mu acaba? Yoksa sende de bir Stockholm Sendromu oluştu mu? "Alıştım buraların çiçeğine, böceğine, mıntıkasına, ictimasına" diye yerlere paspas atıyor olabilirsin. Geçecek. Hepsi geçecek. Eğer akıl sağlığını koruyabildiysen oralarda, döndükten sonraki 1 ay içinde "neydi lan o elemanın adı" derken bulacaksın kendini. Sonra oradaki elemanların hepsini bir bir unutacaksın. Akşam ictimasından sonra bir avluya çık, bak. Orada gördüğün askerlerin çoğu 1 yıl sonra orada olmayacak. Ne acayip değil mi? Şu anda gündeminde olan şeylerin çoğu anlamsız zırvalıklar, ama ne zamana kadar? Son güneş doğana kadar. Hadi sıkıldık artık bu blog işinden de, senin şafağını saymaktan da...

 

Dön bebeğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder